Not:Bu yazı Hürriyet İK gazetesinin
30 Nisan 2006 Pazar sayısında Cüneyt Ülsever’in
köşesinden alınmıştır. Aşağıdaki linkten de
ulaşabilirsiniz.
Yazıyı
sonuna kadar ve düşünerek okumanızı öneririm.
http://www.yenibiris.com/CareerSupport/DisplayArticle.aspx?VID=5935&Archive=1
Bıkkınlık
üzerine son mektup
Geçen hafta yazım şu sözlerle bitmişti:
‘Haftaya 24 yaşında
gencecik bir insanın yazdığı muhteşem mektubu yayınlayacağım.Ben bu mektuptan da çok şey
öğrendim...
Şimdilik
(eşim/sevgilim/aşığım olduğu halde) ‘neden bu kadar bıkkınım?’ sorusuna şu üç
seçenekten birini seçerek kendi cevabınızı oluşturun:
a) Hata çiftleri
baş başa bırakmayan gelenektedir.
b) Hata yine
çiftleri rahat bırkmayan modern hayatın
dayatmalarıdır.
c) Hata bendedir. ’
* ‘Cüneyt Bey
merhaba,
İsmim... 24
yaşındayım. ... Üniversitesi Sosyoloji b ölümünü bitirdim ve şu an ... Üniversitesi’nde MBA yapıyorum. Bir yandan da iş
arıyorum. Ve bulamıyorum! Her neyse bu konu başka bir mesele; daha başka bir
konuya değinmek istiyorum. Her pazar yazılarınızı okumaya çalışırım. Siz
gerçekten çağımızın nitelikli iş gücünün sorunlarına değiniyorsunuz, biz
bunların hepsini yaşıyoruz. Hepimiz de bir tükenmişlik duygusu var. Gerek iş,
gerekse aşk konusunda. ...’de çalışan bir arkadaşım her gün aynı işi yapmanın
onu ne kadar sıktığını anlatırken, bir başka arkadaşım erkek arkadaşından
ayrılmayı göze alamadığı için onu aldatmayı tercih ediyor. Demişsiniz ki ‘aşkta
kazananlar bana yazmıyorlar.’ Ben aşkta kazandığıma inanıyorum, aslında hepimiz
kazanıyoruz ama elimizdekinin değerini bilmiyoruz.
Ben bir sosyolog
olarak ve şu yaşıma kadarki deneyimime dayanarak şunu söyleyebilirim:
80 kuşağı çok arada
bir kuşak!
Biz modernleşmeye
çalışan bireyleri oynuyoruz ama bir kısmımız modernleşemiyor. Yani sıkışmış bir
kuşağız. Ayrıca çok kozmopolitiz, beklentiler birbiriyle sürekli çatışıyor.
Şımarık bir nesiliz, bir şeye ulaşana kadar delirip geceleri uyuyamıyor ama
ulaşınca o şeyin anlamsızlığını fark ediyoruz.
* Cinsiyet
farklılığı da var; kadınlar artık her şeyi özgürce yaşamayı seviyorlar
kendilerini bir erkeğin gölgesinde hissetmeyi sevmiyorlar ve eğitimliler kendi
hayatlarını kazanıyorlar. Ama erkekler annelerinden gördükleri ilgiyi ve ‘kral’
olma duygusunu eşlerinin de onlara hissettirmesini istiyorlar. Ama kadınlar da
artık ‘kral’ olmak istiyorlar ve egolar çatışıyor. Dengeyi tutturmak güçleşiyor.
Erkeklerin çoğunluğunun hala bu modernleşme sürecine giremediğini düşünüyorum.
Bu farkın bizim nesilde boşanmaları artıracağı kanaatindeyim, umarım
yanılırım... Dejenerasyon artıyor, insanlar kazandıkları şeyin değerini fark
edemiyorlar ve onu hor kullanıyorlar. Sonuç olarak sizin de dediğiniz gibi aşkta
kaybedenler diye bir insan grubu oluşuyor. Kimsenin kaybettiği falan yok
aslında, ama kimsenin kazandığı da yok. Sadece bunu bir ego ve kendini kanıtlama
yarışına dökenler çoğunlukta.
Aslında herkese ‘ne
için yaşıyoruz?’ sorusu hakim. Kim için çalışıyoruz
veya niye çok da kendimizle özdeşleştiremediğimiz bir insanla gelecek planları
yapıyoruz? Ben kendimi bu kategoriye sokmuyorum; çünkü hayatıma fazlasıyla insan
girdi , ben aşkta mutsuzluğun ne olduğunu çok iyi
biliyorum. Belki de bu yüzden elim dekinin değerini biliyorum.Şu an hayatı paylaşabileceğim bir insanla çok güzel
bir birliktelik yaşıyorum. Ama insanlar aşklarını maddeselleştirmeyi çok iyi
başarıyorlar; mantığı bir ilişkiye gereğinden fazla katıyorlar.
Örneğin, ‘doğru
insan ’ın çalıştığı firma önemli veya yemeğe
çıktığında ne kadar para harcadığı. Yahut kendini ne kadar
sağlam veya dürüst tanıttığı. Elbette bunlar çok önemli, ama öncelikle
insanı insan olduğu için benimsemek gerekiyor.
Bir erkek karakteri
çok önemli bir firmada kariyer yapacağı için ve bana ilerde iyi bir gelecek
sağladığı için sevmemeliyim; onu ‘O’ olduğu için sevmeliyim.
İnsanlar daha
iyisini bulamayacakları korkusuyla asgari niteliklere sahip, aslında iletişim
kurmaya çok da önem vermedikleri bir insanla hayatlarını geçirme planı yaparken
aslında en çok düşünmeleri gereken şeyi göz ardı ediyorlar;
Ben bu insana 10
yıl sonra da aynı duyguları hissedecek miyim?
Hayır hiçbirimiz hissetmeyeceğiz. Çünkü dediğiniz
gibi aşk bitiyor; ama yerini iletişim alıyor; arkadaşlık, dostluk, paylaşım
alıyor.
İnsanlar küçük
hesaplar yapıyorlar kafalarında ve en küçük işlem hatasında sonuç umdukları gibi
çıkmıyor ve aşk hayatlarında zarara giriyorlar. Bence insanların yapmaları
gereken en önemli şey, kendilerini iyi tanımaları ve kendilerine uygun insanı
seçerken onunla yaşadığı aşk kadar ne kadar iyi anlaştığını ve ortak şeyleri
paylaşıp paylaşmadığını görmeleri dir, diye
düşünüyorum. Çünkü 10 sene sonra o insanla aynı şeyleri yapmayı sevmiyorsanız,
(birlikte) paylaştıklarınız da azalacak...
Bu yüzden sevgi,
aşk ve muhtemel paylaşımı tek bir potada eritebilmek gerekiyor. Çünkü biz artık
annelerimiz gibi yaşamıyoruz bizim elimizde daha çok imkan var ve seçenek daha fazla var. Bu seçenekler arasında
boğulmadan doğru olanı işaretlemek zekamıza,
önsezilerimize ve özgüvenimize kalıyor.
Umarım herkes bu
mutluğu yaşayabilecek özgüveni kendisinde bulur.’